6 Kasım 2012 Salı

FUTBOL YÜREK İŞİ !


     
     Dün gece yine trajik bir maç izledi Trabzonspor taraftarı.Artık sürekli olarak “yine” kelimesini kullanmaya başladık ama taraftar olarak  bizlerin elinden bir şey gelmeyeceği de aşikar.
     Gelelim dün geceki maça. Müsabakanın  son 5 dakikasına galip olarak girdiğimiz bir maçı,her zaman yaptığımız gibi ellerimizle rakibimize verdik ve 1 puan dahi alamadan evimize döndük.Peki neden mağlup olduk?Neden YİNE kazanamadık?Belki de en önemli soru:Neden kazanamıyoruz?
     Cevapları çok açık ve net.Birincisi.iyi oynamıyoruz.Bakın dün akşamki maç istatistiklerine.Kim iyi oynamış ve kazanmayı  kim hak etmiş.Evet,verilmeyen bir penaltımız,verilen yanlış ofsayt kararları var belki. Ama biz çok mu iyi oynuyoruz? 
     Geçen sene Trabzonspor’un en büyük silahı  ortasahası ve yüksek pas yüzdesiydi.Bu sayede de ligin en  fazla gol atan takımlarından birisiydik.Ama  bu seneye baktığımızda ortasahada her maç rakibe verilen bir hakimiyet,çok çok düşük pas yüzdeleri,topu bir türlü gol bölgesine taşıyamama ve bunların sonucunda da ligin en az gol atan takımı olmak gibi bir sürü sorunumuz var.
     İkincisi ise rakibimiz kim olursa olsun her zaman kazanmayı bizden daha fazla istiyor.”Bu maçı kazanmalıyız” düşüncesi sahadaki  11 oyuncudan en az yarısında yok.Kaldı ki Trabzonspor’da futbol oynuyorsan bu yetenekten çok yürekle olur.Taraftar hiçbir oyuncusundan sıradışı işler yapmasını veya her maç 4-5 gol atmasını beklemiyor.Yürekten oynayıp sahada herşeyini ortaya koyduktan sonra  mağlup olsa dahi,bu taraftar oyuncusunu da,teknik direktörünü de,yönetimini de ayakta alkışlar.
     Şuanda ligde 10 haftayı geride bıraktık ve bu köprünün altından çok daha sular akacak.Umarız bu gidişat değişir ve taraftarında artık yüzü güler.Bu taraftar oyuncularından tek bir şey istiyor;
     “Kazanın veya kaybedin.Ama yeterki yüreğinizle oynayın.”

     Görüş ve yorumlarınız bize mutluluk verir. :)

31 Ekim 2012 Çarşamba

VOLKAN ŞEN-TRABZONSPOR ÇIKMAZI



     Bugünlerde tüm gazete,televizyon ve sosyal medyada Volkan Şen’in Trabzonspor’dan ayrılmak istediği ve çeşitli kulüplerinde oyuncuya talip olduğu konuşuluyor.Haklı  veya haksızın kim olduğunu zaman gösterecek tabii.Ama biz konunun neden kaynaklandığını  ve  asıl olması gerekenleri  objektif bir gözle ele almaya çalışalım.
     Tüm olaylar Trabzonspor-Bursaspor müsabakasında  Volkan Şen’in , Şenol Güneş tarafından maçın son 5 dakikasında oyuna girmesini istemesi üzerine,Volkan Şen’in “Ben 5 dakikalık adammıyım.Girmiyorum.” diyerek hocasına rest çekmesi  üzerine başladı.Bunun üzerine de Volkan Şen yönetim kuruluna  ayrılmak istediğini belirtti ve ipler kopma noktasına geldi.Çok ilginçtir.Bu olaydan tam 1 hafta önce tüm basının ve medyanın konuştuğu   konu  ise Şenol Güneş’in  Beşiktaş-Trabzonspor müsabakasında  Janko’yu maçın son 5 dakikasında oyuna almasıydı.
     Ortada gerçekten çok tuhaf bir ikilem var.Bir tarafta maçın son 5 dakikası oyuna sokulmak istendiği için kulüp ile ipleri koparma noktasına gelen  bir oyuncu,diğer tarafta ise sahada olabilmek için maçın son 5 dakikasını dahi fırsat olarak gören  giren bir oyuncu.Burada iki oyuncu arasındaki düşünce tarzı veya profesyonellik,tartışılabilecek bir konu.Fakat burada ortak bir nokta var.O da Şenol Güneş’in oyuncularından faydalanabilecek dakikalarda değilde maçın son 5 dakikasında oyuncusunu oyuna sokmak istemesi.
Şenol Güneş gerek Trabzonspor gerekse Milli Takım bazında Türkiye’nin en büyük hocalarından birisi olduğu tartışılmaz bir gerçek.Fakat neden oyuncusundan daha fazla yararlanabileceği  dakikalarda değilde maçların son 5 dakikalarında oyuncu değiştirdiğine anlam veremedik.Kesinlikle bir bildiği vardır ve bununda mutlaka haklı nedenleri olduğuna inanıyorum.Fakat kendinizi  o oyuncunun yerine koyduğunuzda cidden kabullenilmeyecek bir durum gibi gözüküyor.Bu bir cezalandırma yöntemi midir,yoksa cidden son 5 dakikada kurtarıcı olabileceğine inanarak mı bu değişiklikler yapılıyor bilemiyoruz.Ama  bu durumun,hem oyuncusundan daha fazla verim alarak,hemde oyuncunun kendine olan güvenini yerine getirerek oyuncusunu takım leyhinde hırslandırabileceğini düşünüyorum.Ama bunu söylerken de kesinlikle Volkan Şen’in tavrını  tasvip etmiyoruz.Çünkü profesyonellikte hiçbir zaman  duygusallığa veya  egoya  yer  yoktur.Hatta  önemli olan “ben” değil  “biz”  ve “takım”dır.
     Biz taraftarlar olarak ne kadar oyunculara isimleriyle tezahürat yapsak da,ne kadar hayranlıkla bağırsak da bizim asıl sevdamız o kutsal arma içindir.Ne bir futbolcu,ne bir  teknik direktör,ne başkan ne de yönetim kurulu her zaman gelip geçicidir ve kimse de  kulübün armasından değerli değildir.Kaldı ki bu arma TRABZONSPOR  arması ise.

Görüş ve yorumlarınız bize mutluluk verir. :)

29 Ekim 2012 Pazartesi

İLKER MERAL:1 TRABZONSPOR:0



     
      Dün akşam kendi sahamızda,ligin güçlü ekiplerinden Bursaspor ile oynadığımız maçta sahadan 1-0 mağlup ayrıldık ve bizim için çok değerli olan 3 puanı rakibimize kaptırdık.Peki o 3 puanı hak edecek bir oyun oynadık mı?Bence hayır.Ama en azından 1 puan Trabzonspor ‘un hakkıydı diye düşünüyorum.Aslında çok ilginç bir maç seyretti  futbolseverler dün gece.Trabzonspor-Bursaspor maçı olarak başlayan maç,bir süre sonra Trabzonspor-İlker Meral  müsabakasına  döndü.Aleyhimize çalınan fauller mi, çıkan yanlış kartlar mı,iki takım aleyhine verilen yanlış taç kararlarımı ve en önemlisi Trabzonspor’un tamamen nizami şekilde atılan golünün iptal edilmesi mi?Nasıl bir hakem katliamı ararsanız hemen hemen hepsi  vardı  bu maçta.50 cm yükseklikteki topa ayakla vurmak,kaldı ki taban bile değil ayak içi pas vermek tehlikeli hareket olarak sayıldı.Asıl faul 50 cm yükseklikteki topa Bursasporlu futbolcu kafa vurduğu için Trabzonspor’un leyhine verilmesi gerekirken tam aksine golümüz iptal edildi ve mağlup olduk.Gol olsa dahi yine puan kaybedecektik belki ama bu şekilde kaybetmek bizi üzmesine rağmen  unuttuğumuz bazı şeyleri  de hatırlattı bize.Bunun bir kural olduğunu bir an olsun unutmuştuk çünkü.En önemli maçlarında verilen yanlış ofsaytlara,aleyhine  çalınan veya verilmeyen penaltılara,yediği alakasız kırmızı kartlara ve kazanılan TERTEMİZ Şampiyonluklarının çalınmasına alışkındır Trabzonspor taraftarı.O,tribünlerde 90 dakika takımını destekleyen 20bin taraftarın canı sağolsun.Hepsini ayakta alkışlıyorum..

Görüş ve yorumlarınız bize mutluluk verir. :)

24 Ekim 2012 Çarşamba

TRABZONSPORLU OLMAK!



Başka bir hayat,başka bir insan olmak demektir,
Maç olduğu gün Trabzon sokaklarındaki tek konu,
Maç başladığında ise o sokaklardaki derin sessizlik demektir.
Gol atıldığında hasta ninelerin iyileşmesi,
Gol yenildiğinde sağlam çocukların hastalanması demektir.
7 den 70 e her Trabzonlunun başka bir 11 i olması,
Evini,arabasını,denizdeki takasını bordo maviye boyamak demektir.
Düğün günü gelinin bordo damadın mavi giymesi,
Sevgilisine hastayım deyip maça gitmek,
Yeni doğan Çocuğuna takım kaptanının adını vermek demektir.
Her sene başında bu sene şampiyonuz demek,
Elektrik-su faturasının parasıyla bilet almak,
Trabzon'umum meşhur yağmurunda,tribünde donuna kadar ıslanmak demektir.
Hami'nin füzelerini,Şenol'un kurtarışlarını,Yattara'nın çalımlarını anlata anlata bitirememek,
Üzerine bir damla çamur atlayan forması için kavga etmek demektir.
Dünyanın neresinde olursa olsun Bize Heryer Trabzon diye haykırmaktan sesi kısılmak,
Dersten kaçıp maça gittiği için anne-babasından dayak yemek,
Yere düşen formasını öpüp alnına koymak demektir.
Bakkalda,manavda,markette,kasapta 24 saat hiç sıkılmadan futbol konuşmak,
İstanbul hegemonyasına başkaldırmak,
Anadolu takımlarını kardeş görmek,
3 büyük lafını dikkate almamak,TEK BÜYÜK olduğu ile ölene dek övünmek demektir.
Kimseden anlamasını beklemeden,tamamen karşılıksız sevmek,
Herkesin anlamasını bekler gibi en büyük olarak bilinmektir.
Kısacası başkadır Trabzonspor taraftarı olmak.
Ne Trabzonspor taraftarı olmayan anlayabilir,
Ne de Trabzonsporlu olan anlatabilir bu sevdayı.

Görüş ve yorumlarınız bize mutluluk verir. :)